2 Mart 2009 Pazartesi

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury


İki-üç gün sonra yazıyorum demiştim yine bir hafta olmuş, tembelliğime verin. Yine okumamın üstünden zaman geçmiş bir kitabı yazıyorum (sanırım 10 gün).
Öncelikle yazar hakkında kısa, çerez babında bilgiler vereyim. Ray Bradbury amcamız bilim-kurgu ve fantastik tarzda kısa öyküler ve romanlar yazmış, Amerikalı, tanınmış bir yazardır. Kendisi science-fiction yazmadığını söyler. Bu konudaki konuşması şöyledir:
"First of all, I don't write science fiction. I've only done one science fiction book and that's Fahrenheit 451, based on reality. Science fiction is a depiction of the real. Fantasy is a depiction of the unreal."
Kitaplarının bazıları filmlere konu olmuştur. Fahrenheit 451 ile aynı ismi taşıyan, kitabı konu alan 1966 yapımı bir film mevcut. Öğrendiğim kadarıyla 2010 yılında bitecek bir yeniden çekim planlanıyor. Bradbury ile ilgili genel bilgi şimdilik yeter sanırım.
Kitap üzerine konuşmak gerekirse, Bradbury kitabı baskı ve kitap düşmanlığı üzerine kurmuş. Bradbury kitabın ön sözünde, baskıya örnek olan bir anısını anlatmış. Anlattığına göre 1950lerde bir arkadaşıyla kaldırımda yürüyormuş ve bir polis gelerek "Napıyorsunuz?" diye sormuş. Bu şekilde bir müdahaleye sinirlenen Bradbury "Bir ayağımızı ötekinin önüne atıyoruz," diye cevap vermiş. Polisin kendisine anlamaz gözlerle baktığını görünce "Sadece yürüyoruz. Bizi durduramazsınız. Banka filan soymak isteseydik arabamız olurdu," diye sürdürmüş konuşmasını. Polis "Sadece yürüyorsunuz, öyle mi?" diye sorup Bradbury'den "Evet" cevabını alınca, "İyi, bir daha yapmayın," diyerek uzaklaşmış (bilmiyorum bu olay sizlere tanıdık çağrışımlarda bulunuyor mu? örneğin kol kola gezen sevgilileri 'gençler olmuyor' diye uyaran ya da canı sıkıldığında yoldan geçenleri sorguya çeken polisler gibi...).
Kitap günümüzden yüzlerce yıl sonrasında, atom savaşlarının sıradanlaştığı bir gelecekte geçiyor. Bu gelecekte kitaplar tamamiyle yasaklanmış durumda. Evlerinde kitap bulunduran kişiler suçlu durumuna düşüyor. İtfaiye teşkilatı tamamen biçim değiştirmiş ve yangınları söndürmek yerine yangın başlatma, kitapları ve içinde bulundukları evleri yakma görevlerini üstlenmişler. İşte böylesi bir ortamda Guy Montag adında bir itfaiyeci genç ve hayat dolu bir kızla tanışıyor ve bir süre sonra gözleri gerçeği, yaptığı işi, ve hayatının ve toplumun korkunç durumunu görmeye başlıyor. Bu andan itibaren Montag eve gizlice kitaplar sokan, kitapların büyüsünü anlamaya çalışan bir insana dönüşüyor.
Fahrenheit 451'in tek mesajı kitaplar üzerine değil. Kitaptaki itfaiyeci yüzbaşı günümüzde artık gerçeğe dönüşmüş, televizyonun yaşamımızdaki rolü, insanların boşlaştırılması, çocukların düşünmeyen kişiler olarak yetiştirilmesi konusunda kehanetlerde bulunuyor. Kitap 1953 tarihli, bu sebeple kehanet diyorum ki belirttiğim gibi bence bunların bir çoğu bugün gerçekleşmiş durumda. Bence kitabı önemli kılan işte bu kehanetler. Bradbury, yüzbaşının ağzından bize diyor ki, televizyon yaşamımızı ele geçirdiğinde onu elinde tutan güç odakları bizi kendi istedikleri gibi yönlendirebilir, yontabilirler. Yaşamın gerçeklerinden yüzümüzü çevirip televizyonun bize sunduğu yalan fakat şaşaalı dünyaya esir olabiliriz. Bradbury diyor ki, kitap demek değişik fikirler, fikirlerin çarpışması demektir. İnsan bir kitaptan hayatın anlamını anlatan sözler değil, başka insanların yaşamla ilgili çırpınışlarını, akıl yürütmelerini alır. Bu çarpışan fikirler, bu çırpınmalar olmadığında düşünme eylemi de yitmeye başlar. Düşünmeyi bırakan insan rahattır ve huzurludur. İşte televizyon insanı düşünmekten vazgeçirip ona renklerle süslenmiş bir dünya sunma konusunda görev alır.
Dediğim gibi, bana kalırsa bugünün dünyasında televizyon ve medyanın öteki formları bu misyonlarını başarılı bir şekilde yerine getiriyorlar. Acaba gündüz işinde didinen bir insan ne ara düşünecek, kafasında hayatı sorgulayacak, fikirleri çarpıştıracak? Akşamlarını televizyonun karşısında, elinde kumandayla geçiren milyarları düşününce bu sorunun cevabı iç açıcı olmuyor. Hele de televizyonun propaganda ve hipnoz gücünün ne kadar yüksek olduğu düşünülürse...
Evet canlarım, şimdilik bu kadar. Yazılmayı bekleyen bugün itibariyle okumayı bitirmiş olduğum iki kitap daha var: Camus'tan Yabancı ve Ballard'dan Çarpışma. Bunları da kısa sürede yazmayı planlıyorum. Şimdilik görüşmek üzere...

6 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. güzel kitapmış hacı, diğerlerini de bekliyoruz.
    Kontes "The Kedi": Öbür taraftan da takip ediyoruz yazılarını, hehehe

    YanıtlaSil
  3. işte hacı sen beni takip ediyosun, ben seni; başka da okuyanımız yok sanırsam :) yahudinin dediği bazen duvara konuşuyormuşuz gibi gelmiyor mu :))

    YanıtlaSil
  4. Merhaba,

    Kitabin filmi hakkinda ozgun bir yorum okumak icin www.sinekiyatri.blogspot.com

    adresini tavsiye ederim...

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. iyi iş çıkarmışsın,
    emeğine halel gelmesin:)

    YanıtlaSil