18 Mart 2009 Çarşamba

Alef - Jorge Luis Borges

Yine karşınızdayım. Bu sefer Borges'den Alef'i yazacağım.
Bilinen metoduma geçiyorum ve önce biraz yazardan bahsediyorum. Borges Arjantin'de doğmuş ancak 15 yaşındayken babasının görme sorunları yaşaması sebebiyle ailesi İsviçre'ye taşınmış. Buradan İspanya'ya geçen aile daha sonra tekrar Arjantin'e dönmüş.
Borges Arjantin'e geri döndükten sonra yazarlık kariyerine başlamış ve ilk başlarda Sürrealist bir tarzda eserler veriyormuş. Ancak çok bağlı olduğu babasının ölümü Borges'i etkilemiş ve Borges'te tarz değişikliğine yol açmış.
Borges'in Peronlar'la iyi geçinemediği de biliniyor. Peron iktidarı sırasında çalıştığı kütüphaneden atılmış ve devamında da politik baskılara maruz kalmış. Kütüphaneden atıldıktan kısa bir süre sonra Arjantin Mektuplar Topluluğu'na yaptığı konuşmadaki şu cümlesi beni etkiledi açıkçası:
"Dictatorships foster oppression, dictatorships foster servitude, dictatorships foster cruelty; more abominable is the fact that they foster idiocy."
Ayrıca şunu da söylemeliyim. Borges babasından gelen genetik rahatsızlık yüzünden ellilerinin sonunda kör olmuş ve o günden sonra annesi, 99 yaşında ölene kadar, Borges'in kişisel sekreteri görevini üstlenmiş. Annesi öldükten sonra Borges dünyayı dolaşmaya başlamış ve bu süre içinde kendisine ölümünden birkaç hafta önce evlendiği asistanı bakmış. Son olarak, Borges'in çok kereler Nobel'e aday gösterildiğini ama hiç alamadığını da belirteyim.
Alef'e gelince... Alef Borges'in kısa hikayelerinden oluşan bir kitap ve tarz değişikliğinden sonraya denk geliyor. Bu tarz değişikliğini daha kozmopolit bir tarza geçiş olarak tanımlıyorlar. Benim fikrimce Alef'teki hikayelerin tarzları gizemci bir tarza yakındı. Genel olarak hikayelerin konuları kurgu ve gerçeküstü olaylar. Bunun dışında Arjantinli gaucholar da Borges'in öenmli bir ilgi alanını ve hikayelerin sık kullanılan konularından birini oluşturuyor.
Mesela Ölü isimli hikayesinde hayali bir adamın gauchoların arasına katılıp suç ve hırs içinde sonuna koşmasını anlatıyor. Bunun yanında Ölümsüz ve Asterion'un Evi gibi hikayelerde geçmişin mitlerinden yardım almış ve onların üstüne kendi hikayelerini kurmuş (Ölümsüz de Homeros gibi tanıdık simalarla karşılaşıyoruz, II. Asterion ise Giritli minatour'un adıdır).
Bunların yanında gizemli ve ölüm gibi Borges'in sevdiği bir konunun üstüne kurulmuş hikayeler de çok. Öteki Ölüm, Zahir gibi hikayeler bunlara örnek. Kitaba ismini veren Alef hikayesi benim en sevdiklerimden biri oldu (gizemcilikten hazzetmesem de). Alef İbranice'nin ilk harfi ve bir sayısının karşılığıymış. Borges'in hikayesinde Alef bütün evrenin, evrendeki tüm noktaların aynı anda görüldüğü bir nokta olarak geçiyor ve Borges'in yazarlığa özenen ama yeteneği olmayan bir adamın bodrumunda Alef'i görmesini anlatıyor.
Alef Borges'in okuduğum ilk kitabıydı. Yakın zamanda ikinci bir tane okur muyum bilemem. Açıkcası koyacak raf bulamadığım için yerlere dizdiğim ve okunmayı bekleyen bir çok kitap var. Bu sebeple yeni bir Borges kitabı ufukta görünmüyor. Ama Alef'i okumanızı tavsiye ederim.
Bir sonraki kitabım Siddhartha'da görüşmek üzere efenim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder